About Hakan Gürses

http://www.hakanguerses.at

Posts by Hakan Gürses:

Toter Winkel dergisindeki yazı dizim

Çok dilli online dergi Toter Winkel‚de Haziran ve Temmuz 2019’da eleştiri kavramı üstüne iki yazım yayımlandı.

Eleştiri üstüne (Haziran)

Eleştiri, bir bakıma aslında yorumun sonu, tahlilin (analizin) de başlangıcıdır, diyebiliriz. Böylelikle; Critica sacra’dan Aydınlanmacı akıma, oradan da çağdaş felsefenin öncülerinden Immanuel Kant’ın kuramına uzanan süreçte eleştiri, “Batı düşüncesi”nin temelini oluşturmaya başladı.

Eleştirinin halleri (Temmuz)

Bu köşedeki yazı dizisinde tartışmaya çalıştığım asıl konu, Türkiye’nin “tarih unutkanlığı”. Bu özellik, yine Türkiye’ye atfettiğim “eleştiri sevmeme” meziyetiyle çok belirgin biçimde örtüşüyor aslında. Eleştirinin en önemli işlevi olan tarihi devreye sokma; tarihten, özellikle de kendi tarihinden bu derece uzak duran, durmaya çalışan bir toplumda pek de tutunamayacak bir işlev doğal olarak. Başka deyişle, tarih çiçeğinin yeşermesine izin vermeyen bir toprakta eleştiri tohumunun da yetişmesi pek mümkün değil. Bu, iki taraflı bir süreç. Eleştiri zayıfsa, hatırlama yetisi de zayıf kalıyor. Tarih ögesi eksikse, eleştiri yetisi de yolda kalıyor.

Bu yazılarla, Şubat’tan birer ay arayla yayımlanan tarih bilinci, sol „eşkıya geleneği“ ve eleştirel duruş konulu beş yazılık dizi tamamlamış oldu. Geçen yazılar (yayımlanma sırasıyla):

Pehlivan tefrikası diziler ve isimsiz kahramanları

Kahramanlar, yiğitlik, mertlik

Cesaret, merhamet ve sağduyu

Köseye, başka konulu yazılarla devam edeceğim.

Mein neuer IM BLOG-Beitrag

Mein neuer Beitrag auf IM BLOG, dem politischen Weblog der Initiative Minderheiten, im Juni 2019:

Angst vor Dummheit

Wenn Sie wirklich geglaubt haben, ich würde hier über die Insel der Psychodeligen schreiben, wo anständig blau abgefüllte Politiker vor einiger Zeit Glock-Spiele mit einer pedikürevergessenen russischen Schauspielerin veranstaltet hatten, dann haben Sie sich geschnitten – und zwar am Polizeipferdeschwanz. […] Also gibt es heute FOBO. Das ist keine denglische Abkürzung für „Fotobook“ und kein Akronym für „Freiheitlicher Ortsverein Berittener Ordnungspolizei“. FOBO ist eigentlich so etwas wie eine sozialpsychologische Tempobezeichnung: ein bisserl zwischen presto agitato und lento doloroso.

Stimmlage # 110, Frühjahr 2019

In meiner Kolumne Stimmlage (Zeitschrift Stimme) habe ich mich zuletzt mit dem Thema “Zivilcourage” beschäftigt:

Von zivilen Tugenden

Struktur gegen Individuum. Ist Zivilcourage – oder Haltung – als eine individuelle Form des Widerstands ausreichend, um die Gesellschaft gerechter zu gestalten? Oder entpuppt sich Zivilcourage angesichts der strukturell verankerten Ungerechtigkeiten letztendlich als nützliche Idiotie? Für beide dieser widerstreitenden Meinungen gibt es genügend Vertreter_innen und Argumente. Was ist, ferner, mit (kollektivem) Widerstand?

Mein neuer Beitrag auf IM BLOG

Mein jüngster Beitrag auf IM BLOG, dem politischen Weblog der Initiative Minderheiten, im Mai 2019:

Ich sah letzten Freitag Stefan Petzner beim Tanzen zu und dachte an die blau-orange-türkise Politik in diesem Lande, an die regierende Politik in so vielen Ländern der Erde. Ich dachte an die lange und an Beispielen reiche Geschichte populistisch-bonapartistisch-rechter Politik.

Danse macabre

Toter Winkel gazetesinde ilk Türkçe yazım

2018 Ekim ayından beri yayınlanmakta olan, çok dilli çevrimiçi gazete Toter Winkel‚de (Ölü Açı) Türkçe bir köşe yazmaya başladım. Köşenin ilk yazısı Şubat 2019’da yayınlandı:

Pehlivan tefrikası diziler ve isimsiz kahramanları

Yalnızca diziler değil, heyecan ve helecanla yaşayıp izlediğimiz hemen her toplumsal olay ve gelişme de, benzer bir seyir gösteriyor Türkiye’de. Uzadıkça uzuyor, olaylar ve karakterler düğüm hâline geliyor, konular çetrefilleşiyor. İnsanlar tutuklanıyor, ölüyor, yurtdışına kaçıyor, yeni isimler piyasaya çıkıyor. Sonra bir gün, hiç kimsenin beklemediği bir anda, “dönem değişiyor”. Tabii dizilerdeki gibi bir haftadan ötekine bitmiyor siyasal-toplumsal süreçler. Ama sonuçları hep topyekûn oluyor. Bitti mi bitiyor yani. Bir-iki isim kalıyor hafızalarda, gerisi unutuluyor.  Kolektif kamusal hafıza için özellikle geçerli bu durum.

Mart ve Nisan yazılarımda, bu konu üstüne kafa yormaya devam ettim:

Kahramanlar, yiğitlik, mertlik

Peki ya korkanlar? Kaybedecek bir sürü şeyi olan, “ölümlü dünyaya” sıkı bağlarla kenetlenmiş bireyler? Onların eylemleri, sözleri, çabaları, tecrübeleri hiçe mi sayılacak? Unutulmaya mı mahkûm olacak? Eşkıya cesareti gösteremeyen, kabadayılık derecesinde kendine güveni olmayan, yiğitliği benimseyemeyen bu insanları hatırlamayacak mıyız? Çok erkeksi, eril “erdemler” değil mi peki mertlik, yiğitlik ve gözü kara cesaret? Erkek iktidarını bu derece vurgulayan bir geleneği üstlenmek, onu merkez değer hâline getirmek ne kadar doğru? Şiddeti ve silahı bilinçli olarak reddetmek mümkün değil mi, bir muhalif olarak?

Cesaret, merhamet ve sağduyu

İyi bir eleştirel mesafe kilometrelerle filan değil ancak santimetreyle ölçülebilir, diyor Michael Walyer. Yani eleştirmen, eleştirdiği topluma yakın durmak, hatta onun “içinden” konuşmak zorunda. İyi bir eleştirinin teoriye de ihtiyacı yok Walzer’e göre; güvenilir bir sağduyu, dört dörtlük bir teoriden daha geçerli. Sırtını eşkıya geleneğine yaslayan sol hareketlerimize ne kadar da yabancı öneriler bunlar!

Dergide, başka yerlerde çıkan Almanca yazılarım da (düzenli olmayan aralıklarla) yayınlanıyor.

(Ich habe begonnen, in der mehrsprachigen Online-Zeitung Toter Winkel eine Kolumne auf Türkisch zu veröffentlichen. Unregelmäßig sind dort bereits auch deutsche Kolumnen von mir, die andernorts erstveröffentlicht wurden, zu lesen.)

Mein neuer Beitrag auf IM BLOG: Von Gedenk- und Feiertagen

Mein neuester Beitrag auf IM BLOG, dem politischen Weblog der Initiative Minderheiten, im Jänner 2019:

Von Gedenk- und Feiertagen

Ganze 350 Jahre mussten nach Maximilians Tod vergehen, damit am 25. Mai 1869 ein anderes prunkvolles Ding das Licht der Welt (oder was bald ein Synonym dafür werden sollte, der Ringstraße) erblicken konnte: die Wiener Staatsoper. Seit 150 Jahren kann man dort fast täglich Mozart hören und einmal im Jahr Walzer tanzende Pinguine beobachten. Den Opernball gibt es übrigens seit 1935, also noch kein runder Geburtstag, ihr Freaks!

Lakis & Achwach im Wiener Metropol

Der jährliche Großauftritt von Lakis & Achwach im Wiener Metropol fand auch 2019 statt, und zwar am 2. Februar. Ich hatte wieder Gelegenheit, mit meinen großartigen Kolleg_innen zu musizieren. Peter R. Horn hat das musikalische Ereignis fotografisch festgehalten:

Fotos von Peter R. Horn

Nächstes Jahr wird das Metropol-Konzert am 1. Februar stattfinden.

English German Turkish